Abbas Gökçe

Abbas Gökçe, 1927 yılında , Kars’ın Arpaçay İlçesi’ne bağlı Meydancık Köyü’nde doğdu. Kars eşrafından Ayvazoğlu Hacı’nın torunu ve Kars Tüccarlarından merhum Ethem Gökçe’nin oğludur.
İlk, orta ve lise öğrenimlerini Kars’ta tamamlayan Abbas Gökçe, 1954 yılında Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Daha sonra Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü ile Paris Uluslararası Amme İdaresi Enstitüsü’ nü bitirip Fransız Danıştayı’nda bir staj gerçekleştirdi.
Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra; bir süre avukatlık yaptı. 1959 yılında avukatlıktan ayrılıp hâkimliğe geçti. 1959-1965 yılları arasında Erciş ve Ünye Hâkimliklerinde bulundu.
1965 yılında Danıştay’a tetkik hâkimi olarak girdi. 1976 yılında Danıştay, 1981 yılında Yüksek Seçim Kurulu Üyelikleri’ne seçildi.
Abbas Gökçe’nin Fransızca, L’indépendance du Juge Administratif ve Türkçe, Fransız Danıştay’ının Yargı Bölümleri, Danıştay Kanun Sözcülüğü ve Varoluş Nedenleri, Danıştay’ın Danışma ve İnceleme Görevi, Memurların Yargılanmalarına İlişkin Yasaya Göre Soruşturma ve Verilen Karar Türleri… gibi yayımlanmış hukuki eserleri yanında “Namus Belâsı” adında şiir kitabı ve “Gül Gülebilirsen” isminde fıkra kitabı ile, “Yargıdaki Anıların Tortusu” namında da bir Anı kitabı vardır. Fransızca bilir
Milliyet Gazetesi’ nin “Düşünenlerin Düşünceleri” köşesinde, uzun yıllar Abbas Gökçe’nin yazıları yayımlanmıştır. Bunun dışında diğer gazeteler ile hukuk dergilerinde de yayımlanmış pek çok yazı ve incelemeler vardır.
Abbas Gökçe; Danıştay ve Yüksek Seçim Kurulu Üyesi iken, 1981 de Kars’tan Kurucu Meclis Üyeliği ‘ne seçildi. İkisi de Uzman Doktor olan iki oğlu vardır.
İlhame Guliyeva

Azerbaycan’ın en ünlü şarkıcılarından İlhame Guliyeva’ya Galatalı Balık’ta rastladık. Azerbaycan ve Dağıstan’ın “ŞUHRET” madalyası sahibi devlet sanatçısı olan Guleyeva, Azeri Kültür Evi etkinliklerine katılmak üzere geldiği İstanbul’da çok güzel günler geçirdiğini, Türkiye’yi ikinci vatanı olarak gördüğünü bizlere iletti. O’na eşlik edenler ise Azerbaycan Kültür Merkezi Başkanı Erol Göllü ve eşi Nimet Göllü ile Türk Müzik Birliği TMB Kanalı Gemnel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Nazile Abbaslı ve ünlü Azeri besteci Aybeniz Güller idi. Guliyeva, seslendirdiği yüzlerce şarkı arasında Neylersen, Unut Beni ve Sevgi Dünyam adlı şarkılarıyla hala gündemde olan bir isim…
Neşe Doster

Kars’ta doğdu. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Öğretmen, yönetici, danışman ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Eğitim, kültür, kadın, toplumsal sorunlar, Cumhuriyet ve Atatürk konularında inceleme ve araştırmaları bulunan Doster’in yazıları; başta Cumhuriyet gazetesi olmak üzere, çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmakta. Sivil toplum örgütlerinin ve eğitim kurumlarının konferans, panel, sempozyum ve özel günlerine konuşmacı olarak katılmakta olan yazarın, “Öğretmenin Günlüğü” ile “Kemalizmde ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını” adlı kitapları bulunmakta.
Prof.Dr. Oktay Belli

3 Nisan 1945 yılında Kars’ta doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Kars’ta tamamladıktan sonra, 1966 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi “Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Bölümü’ne kaydoldu. Eski Önasya Kültürleri, Umumi Türk Tarihi ve Yeniçağ Tarihi sertifikalarını verdikten sonra, 1970 yılında Eskiçağ Tarihi’nden iyi derece ile mezun oldu.
Belli,1970 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi’ne bağlı “Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırmaları Merkezi’nin bilimsel sekreterlik kadrosuna atandı. Bu tarihten günümüze değin kesintisiz olarak Doğu Anadolu Bölgesi’nde yapılan hem bilimsel kazılara katıldı, hem de çeşitli konular üzerinde araştırmalar yaptı.
1973 yılında Eskiçağ Tarihi Bölümü’nde ” Urartular Çağında Van Bölgesi Yol Şebekesi” adlı konuyu doktora tezi olarak hazırlamaya başladı. 1982 yılında Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı’nın Yardımcı Doçent, 1989 yılında aynı Anabilim Dalı’nın Doçent, 1995 yılında da Profesör kadrosuna atandı.
1969-1981 yılları arasında Prof. Dr. Afif Erzen başkanlığında yürütülen ve Urartu Krallığı’nın başkentliğini yapan Van Kalesi ve Toprakkale ile Çavuştepe ve Giyimli (Hırkanis) kazılarına, ayrıca 4 kazı dönemi de Trakya’da bulunan Enez Kazısına katıldı. 1982-1985 yılları arasında Prof. Dr. Veli Sevin başkanlığında yürütülen İmikuşağı Kurtarma Kazısı’na ikinci başkan olarak katıldı.
1991 yılından beri Van’ın 11 km. kuzeydoğusunda yer alan ve Urartu Krallığı’nın erken dönem ören yerlerini oluşturan “Aşağı ve Yukarı Anzaf Urartu Kaleleri” kazıları, başkanlığı altında yürütülmektedir.
1970 yılından beri Doğu Anadolu Bölgesi’nde ” Ulaşım Şebekesi”, “Madencilik Faaliyetleri” ve “Baraj Gölet ve Sulama Kanalları” konusunda araştırmalar yapmaktadır. 1985 yılında Alman Dişişleri Bakanlığı’ndan kazandığı 1 yıllık burs ile Heidelberg şehrinde bulunan ” Institut für Vor-und Frühgeschichte” ve Max-Planck” Enstitülerinde “Anadolu’nun Eski Madencilik Tarihi” konusunda çalışmalar yaptı.
1993 yılından beri “Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu” üyesi olarak görev yapmaktadır. 1999 yılından beri İ.Ü. Edebiyat Fakültesine bağlı “Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırmaları Merkezi”nde müdürlük görevini yürütmektedir.
1997 yılından beri “Van-Yoncatepe Kalesi ve Nekropolü” Kazılarının bilimsel başkanlığını yapmakta, 1998 yılından beri de “Nahçıvan Kazı ve Yüzey Araştırması” adlı uluslar arası proje çalışmasını yürütmektedir.
1998 yılından beri İ.Ü. Araştırma Fonu Uzmanlar Komitesi üyesi ve ayrıca İstanbul Üniversitesi Rektör Danışmanlığı görevini sürdürmektedir.
Timsal Karabekir Yildıran

Kurtuluş Savaşı’nın Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir’in kızı Timsal Karabekir Yıldıran, geçmişini bilmeyen milletlerin geleceğe de hakkının olamayacağını söyledi.
Yıldıran, Kurtuluş Savaşı yılları ve babasına ait resimlerden oluşan slayt gösterileri eşliğinde yaptığı konuşmasında, sözde ‘Ermeni soykırımı’ iddialarına da babasının hayatından verdiği örneklerle karşı çıktı. Ermeniler’in yaptığı mezalimler sonrasında Osmanlı’nın tehcir kararı aldığını ifade eden Yıldıran, ”Babam Kazım Karabekir’in çocukluğu Van ve Harput’ta Ermeniler ile dostluk ilişkileri içinde geçmiştir. Yani şimdilerde soykırım yapıldığı iddia edilen bölgelerde. O güne kadar rahat ve huzurlu bir hayat sürdüren ve Osmanlı’nın ‘sadık vatandaş’ dediği Ermeniler, 1915’li yıllarda Ruslar ile birlik olarak, Birinci Dünya Savaşı’nda zayıf düşen Osmanlı’yı arkadan vurmaya başladı. Sizi arkadan vurmaya çalışana siz ne yaparsınız? Osmanlı savaşın içindeydi, bazılarıyla savaştı, ileride problem yaratacak olan gruplarında yerlerini değiştirmeye başladı. Yani şimdilerde sık sık gündeme gelen ‘Tehcir’ olayı oldu. Tehcir sırasında da, kafilelerin güvenliği ve istirahatı için gerekli tedbirler alındı. Aciz ve fakirlerin yiyecekleriyle giyecekleri temin edildi. Her kafilede bir doktor görevlendirildi, hastaların tedavisi ile lohusa kadınlar ve çocukların sağlığının korunması için her türlü malzeme sağlandı. Siz hiç öldüreceğiniz insanlara doktor, hamile kadınlarına ve çocuklarına süt verir misiniz?” dedi.
Gençlerin tarihlerini çok iyi bilmesi gerektiğine vurgu yapan Yıldıran, “Eğer geçmişimizi bilemezsek geleceğe de hakkımız olmaz. Bu ülke ve millet üzerinde yüzyıllardır Oyunlar oynandı. Ama biz tarihimizi iyi bir ve ondan dek alırsak, yabancı güçlerin dün olduğu gibi bugün de Oyunlarını boşa çıkartırız. Bu millet Çanakkale’de muhteşem bir kurtuluş mücadelesi verdi. Çanakkale’de bu vatan için omuz omuza canını verenlerin derdi; ne sağ-sol, ne Türk-Kürt, ne de Alevi-Sünni kavgasıydı.” diye konuştu.
Yıldıran, Kazım Karabekir Paşa’nın ‘yetim babası’ olduğunu, savaşta Ermeni çocuklarına da sahip çıktığını sözlerine ekledi. Yıldıran, konuşmasının son bölümünde, “Türk Yılmaz Marşı”nı salondakilerle birlikte söyledi.
Yücel Erdem

Ben 24 Mayıs 1936’da Kars’ta doğdum. Babam öğretmendi. ilkokul, ortaokul ve liseyi Kars’ta okudum. Sonra Teknik Üniversite’nin mühendislik ve istanbul Üniversitesi’nin eczacılık imtihanlarına girdim. ikisinide kazandım ama mühendis olmayı tercih ettim. Her sene staja girdim. O stajlar çok faydalıydı. Stajyer olarak gitmenin en büyük faydası neydi biliyor musun,
öğrenci olduğun için herkes seni horgörüyor. Yani mühendis olarak gittiğin zaman bir şeyi çarşaflarsan, bir şeyi halledemezsen, bilemezsen ayip oluyor. Halbuki talebeyken her şeyi rahat soruyorsun. Ve ben o stajlarımda çok şey öğrendim, çok güzel işlerde
çalıştım. Hatta son stajımda son sınıfa geçmiştim. Beni iki ay okula göndermediler çünkü şantiye şefliği yapıyordum bir yol şantiyesinde. Sonra mezun oldum, Karayolları’na girdim. Erzurum bölgesine gittim. Sonra Ankara’ya çağırdılar projeye yardım edeyim diye. O
sıralarda da bizim hanımla tanıştık. O Karayollarý’na girmiş yeni mezun bir avukattı. Ben de işte çiçeği burnunda mühendis. Evlendik. Sonradan Ankara’dan tekrar Erzurum’a gittik. Biraz çalıştıktan sonra Elazığ Bölge Müdürü oldum. O zaman da çok gençtim yani.
O bölgenin de en hararetli zamanlarıydı, çünkü Keban Barajı yapılıyordu. Keban Barajı su tutmadan evvel birçok yolların o rölakasyon projeleri dedikleri yani sualtından kalan yolların alternatiflerini yapmak icap ediyordu ve o yolları yaptık, yetiştirdik. 7 tane büyük su geçişini yetiştirdik, çünkü barajın altında kalıyordu. Sonra ben askere gittim. Askerlik bittikten sonra izmir Bölge Müdürü oldum. Sonra Karayolları’ndan ayrıldım kendi işimi kurmuştum. işte o zamanki hükümet çağırdı beni işini bırakacaksın, iskenderun Demir Yolları’na gideceksin dedi, Süleyman Demirel zamanında. Kalktık gittik iskenderun Demir Çelik’e. Bütün o kuruluş safhasında inşaat ve montajın başındaydým. Bu bana çok şey öğretti, büyük bir tecrübe oldu. Çünkü 18500 kişi çalışıyordu inşaatında. Bir de şehirden uzaktasın, bir belediye reisi, bir Milli Eğitim müdürü gibi davrandım. Mesela, bir demet maydonoz için millet şehre gidiyordu. Bir market açtık, ilkokul yaptık ve açtık.